NE BEN ÖTEKİYİM NE DE SİZ BERİKİSİNİZ
Beş dakikanızı ayırabilir misiniz? Evet, evet sizden rica ediyorum. Fikriniz ve zikriniz ne olursa olsun, hayata hangi pencereden bakıyorsanız bakın; evet kardeşim sizden istirham ediyorum, beş dakikanızı ayırıp bu yazıyı okur musunuz?
Sağcı, solcu, liberal ya da her ne isimle adlandırılıyorsa ideolojiniz ona takılmadan/saplanmadan okur musunuz? Kime, ne zamandan beri oy veriyorsanız verin, onu da sorgulamıyorum ve size şartlanmış bir gözle ve beyinle de bakmıyorum. İçimin sıkılması, canımın acıdığı, hayretler içinde kaldığım için sizlerle dertleşmek istedim. Dilimi kalbimin rotasında kullanarak, eğip bükmeden, demagoji yapmadan, ayrıştırıcı ve zehir akıtan yok edici olarak kullanmadan diyeceğim diyeceklerimi.
Bir seçim süreci yaşadık ve bitti. Bu süreç içinde şahsım adına söyleyebilirim ki çok kırıldım. Vallahi çok üzüldüm. O kadar anlamak istedim ki söylenenleri, demek ki kapasitem buna yeterli gelmedi deyip de “lümpenlik psikolojisini” de kabul edemedim. Ne cümleler duyduk ne ithamlar yaşadık ne tehdit yaklaşımlarına maruz kaldık. Halbuki aynı bayrak altında, aynı kültürün mensubu ve aynı vatanın “aşıkları” olarak “ne ben ötekiyim ne de siz berikisinizss” cümlesi sürekli döndü durdu kafamın içinde. Ajite etmiyorum inanın. Sadece birkaç örnek vereyim size -sizin de karşılaştığınız- daha netleşsin durum. Aşağıdaki söylemler her farklı görüş mensubunun diğer karşı görüş için söylediklerine eminim şahit olmuşsunuzdur.
- Bu partiye oy veren ahmaklar…
- Şu parti peşinde koşan koyunlar…
- O partiye körü körüne inanan beyni yıkanmışlar…
- Benim oyumla senin ki bir mi…
- Hadi naş, başka yere gidin, burası bilmem ne …istlerin vatanıdır…
- Akılsız sürü gibi kaval sesine gidenlerden vatandaş olur mu..
Ya daha ne kadar “iğrenç” cümleler duyduk bu süreçte. Dilimin olmadığından ya da savunmaktan aciz olduğumdan veya ne bileyim korkaklıktan dolayı susan birisi değilim onu da peşinen söyleyeyim. Çünkü ben dostluk ve iş ilişkilerinde her daim “partiler üstü” davranmaya gayret etmişimdir. Eğitimini aldığım ve eğitmenliğini yaptığım branşım gereği siyaset yapmaya ve alttan alta propaganda yapmaya en müsait branştır diyebilirim. Ama bir gün olsun, bir ders olsun ya da bir cümle olsun buna tevessül etmemişimdir. Çünkü biliyorum ki “ne ben ötekiyim ne de karşımdaki insanlar beriki” değiliz. Özellikle futbol takım tutan holigan psikolojisindeki kimseler gibi siyasi görüş ve partizanlık desteğinde bulunmadım. Tuşlara basıp da saldırı yapan sosyal medya taraftarı da olmadım.
Kırk yıllık dostlarım var. Görüşlerimizin farklı olması gayet doğaldır kabulündeyim. Onları olduğu gibi kabul edip partiler ve ideolojiler üstü bir tavır sergileme gayretlerimizin karşılığı olarak ne “ahmaklığımız”, ne “gericiliğimiz”, ne “cahilliğimiz”, ne “koyunluğumuz”, ne “düşünme yoksunluğumuz” ne de nice rencide edici hakaretler kalmadı duymadığımız. Yapı olarak iletişimi “insani” temelde ilerletmeyi yeğleyen birisiyimdir. İş arkadaşlarım ve dostlarım bilir bunu. Her daim ve her meselede kazananın “umumun” kendisi olması gerektiğini savunan biriyimdir. Buna azami çaba sarf ederim. Kimseyi ötekileştirme gayreti ve niyetinde olmadım, olamam da zaten. Tamam da ben böyle yaparken neden “ithamlar” duyan taraf hep şahsım olsun diye de düşünmüyor/üzülmüyor değilim. “Argümanla” konuşmayı, savunma yapmayı önemsemişimdir. Bana da “argümanla” gelinmesine dikkat ederim. Bunun çok önemli ve kayda değer bir husus olduğundan da şüphe etmem. Bir konu hakkında “ben böyle istiyorum/kabul etmiyorum/bence böyle olsun” diyerek sadece kuru savunuş yapanları da “ötekileştirmeden” reddettiğimi/kabul edemeyeceğimi de söylerim. Yapmayı istediğimiz şey ya da söylediğimiz şeyler “memleketimiz” içinse kimseyi “ötekileştirmeden”, “ayrıştırmadan”, “hakaret etmeden”, “kişilik haklarına” riayet ederek davranmalıyız. Yaşını başını almış, ne badireler atlatarak bugünlere gelmiş birine/birilerine “hakaretler” edip, “öteki-beriki” ayrışımına girerek yapılacak her muamele yarınların yıkılan birer tuğlaları, çatlayan kayaları, savrulan tozları olarak “yok oluşun” sebeplerinden olurlar. Herkesin düşüncelerini kabul etmeyebilirsin. Çünkü bu doğal ve fıtridir. Bunun karşılığında senin de düşüncenin/görüşünün kabul edilemeyebilir olduğunu da kabul etmelisin. “Kör horoz” dövüşüne girmeden, boşu boşuna enerjileri tüketmeden, medeni ve insani olarak bilgi ve görgünün asaletlerinin destekleriyle daha farkında bir yaşamı tercih etmeliyiz. Biz aynı toprağın, aynı kültürün, aynı medeniyetin insanlarıyız. Aynı bağın üzümü aynı asmanın koruğuyuz. Renklerimiz, beğenilerimiz, sevdiklerimiz, reddedip kabul ettiklerimiz hep farklı olabilir. Ama bunlar da bir başkasına veya bizim gibi düşünmeyenlere hakaret etmemizi gerektirecek “meşruiyete” sahip değildir. Çünkü “ne ben ötekiyim ne de siz berikisiniz”. Hepimiz “bir” olarak güçlüyüz ve “bir” olarak daha zenginiz.
Lütfen ama lütfen dilimize, yazdıklarımıza, davranışlarımıza dikkat edelim. Sahip olduğun dil başkasını kırmak, el başkasına zarar vermek, davranışlarınız da başkalarını rencide etmek için değildir. “Ne ben ötekiyim ne de siz berikisiniz.”
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog
Eline kalemine yüreğine sağlık, Rabbim, senin gibi bakan ve yaşayan kişilerin sayısını çoğaltsın.
Teşekkür ederim kardeşim. Allah sizlerden de razı olsun. Allah birlik dirlik ve selametimizi daim ve kaim eylesin.