Büyük bir geminin motoru aniden bozulur. Yalnız ne yapıldıysa çalıştırılamaz. Tavsiye üzerine 30 yıldır gemi motorları ile uğraşan bir usta çağırılır. Usta önce tüm sistemi gözüyle kontrol eder ve takım çantasında küçük bir çekiç çıkarıp motorun bir noktasına hafifçe vurur. Çok geçmeden dev motor tekrar çalışır. Gemisi çalışan patron mutluluktan havaya uçar ve ustaya borcunun ne kadar olduğunu sorar. Usta gemi sahibine borçlarının; “20 bin dolar” olduğunu söyler. Bunu duyan patron:
-“Neredeyse hiçbir şey yapmadın; sadece 5 dakika için 20.000 dolar mı? Detaylı fatura istiyorum” der.
Usta faturayı yazar:
-Çekiçle vurma, işçilik 2 dolar. Nereye vuracağını bilmek 19.998 dolar diyerek ekler; bu işi 5 dakikada yapıyorsam 30 yılımı 5 dakikada nasıl yapacağımı öğrenmekle geçirdiğim içindir. Bana dakikalar için değil, nereye vuracağımı öğrenmeye harcadığım yıllar için 20 bin dolar borçlusun.”
İşte, uzmanlığı ve tecrübeyi takdir etmenin önemini anlatan bir hadise. Çünkü tecrübe; uzun yılların, deneylerin hatta göz yaşlarının sonucudur. Tecrübe, bilginin anasıdır.
Gel gelelim size bunu neden anlattım. Anlatacak başka bir şey mi yoktu? Tabii ki vardı ama diyeceklerime bu hadise özet oldu. Gelelim uzatmaya! Konuyu detaylı ama en kıssasından anlatmaya:
Ömür dediğimiz şey, öyle de böyle de geçiyor. Yesen de içsen de kazansan da ve bunların tam tersi olan şeylere maruz kalsan da geçiyor. İş ki geçen ömrümüzün her kilometre taşında olumlu bir şeyler elde etmektir. Elde etmektir derken de para pul anlamında değil; yaşamı kıymetlendiren tecrübeler anlamındadır. Düşünsenize yıllarca bir yerde emekçi, idareci veya başka bir şey olmuşsunuz ve hiçbir şey olamamışsınız. Savunduğunuz davayı o kürsüden diğerine anlatmışsınız ama davanıza ihanet etmişsiniz. “İnsanları iyi tanırım, onları her türlü ayarlarım” diyorsunuz ama maalesef kendinizi kandırdığınızı anlamayacak kadar da bakar körsünüzdür bunu anlayamamışsınızdır. Bu; aşkı anlatıp da aşkın kendine ihanet etmeye benziyor. Sevgiden bahsedip de sevmenin yolunu bulamamaya benziyor. Adamlıktan, insanlıktan bahsediliyor ama bundan kilometrelerce uzaklarda gezinip kıyılarına bile yaklaşılamıyor, kürsülerden onlarca yıl anlatıp duruyor ama gel gelelim ki uygulamada sıfır çekecek kadar samimiyetsiz kalmaya benziyor. Tecrübe olacak şeyler hiç umursamıyor bile. Bırakın umursamayı aklına bile gelmiyor.
Bugün bir arkadaşımla yaklaşık otuz dakika muhabbet etme fırsatı bulduk. Dertli dertliyi yakalayınca bırakması da zor. Ne anlatacakları bitiyor ne de çare senaryoları. Hâsılı bayağı dertleştik. Son yazımızla alâkalı başlamıştı aslında konuşmamız. Arkadaşım “çare” dedi. Abi “çare belli” dedim. Yapmadıklarımızı yapmak, yaptıklarımızı yapmamak ve ömrümüzün her deminde her göz açıp kapamamızda, her nefes alışımızda samimi olmak. Samimi olursan, doğru ve dürüst olursan mahir biri olursun. Emeklerin çok kıymetli olur. Yaşamın herkese bir kazanç sağlar.
Emek kıymetlidir. Hayatta ustalaşmak çok değerlidir. Hayata tutunabilmek ve gelişmek müthiş bir servettir. Dokunduğun yerleri güzelleştirmek, benzerine zor rastlanan hasletlerdendir. Bunu da ancak birkaç şeyin bir araya gelmesiyle oluşturabiliriz. Bunlar:
-İyi ve hayırlı niyet içerisinde olmak,
-Menfaatler üstü davranmak,
-Emeği küçümsememek,
-Çalışma ve emek vermenin kıymetli ve erdemli olduğunu kabul etmek,
-Kendini sürekli geliştirmek,
-Yol açan olmak,
-Çare üreten olmak,
-Umudunu kaybetmemek,
-Sabır, şükür, dua ve tevekkül dörtlüsünden vazgeçmemek,
-Hayatın nasip-hesap ikilisinden ibaret olduğunu bilmektir.
Yani dostlar aslında mutluluk ve huzur, yaşadığımız her anı farkında olarak geçirip irtihal ettiğimiz zaman pişmanlıklara boğulmamaktır. Müslüman insan hayra doymak bilmez. Ne kadar hayır işlese de yine doymaz. En azından bizler kötülüklerden kaçtığımız kadar kaçıp, iyilik heybemizi doldurabildiğimiz kadar dolduralım. Tıpkı mahir olan usta gibi. Emek verdiğin zaman yapacağın işler de kıymetli olur.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog
Harun Reşid hastalanınca, etrafında bulunanlara; “ben ölünce, yıkayıp kefenledikten sonra tabutuma koyunca sağ kolumu tabutun dışında bırakın. Kolum tabutun dışına sarkmış vaziyette çarşı-pazardan beni geçirip kabristana öylece götürün” demiş.
“Efendim” demişler, o zaman malum olduğu üzere Abbasi Halifesidir hazret… “Bu daha evvel hiç yapmadığımız bir uygulama. Neden böyle yapalım ki?”.
Merhûm halife çok ibretli bir cevap vermiş:
“İnsanlar, devlet başkanının bile bu dünyadan elinin boş gittiğini görsünler!”
Ağzına sağlık üstad 👏
Hayrettin hocam çeşitli varyasyonlarla gerçekleri, doğruları ve hayatı anlatmaya bıkmadan devam edeceğiz. Ecdadımız, üstadlarımız nasıl yol almışlarsa onların izinden ve yettiği kadar geliştirerek devam edeceğiz. Bizlerin birbirine ilham olması, hakikati tavsiye edip kötülükten de ikaz etmesi büyük bir güç ve kazanımdır. Sevmek, korumak, geliştirmek ve ilerlemek de böyle olur diye düşünüyorum. Ne mutlu bize ki sizler gibi kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız var. Necip bir milletin kazanımları ancak BİR olmakla gerçekleşecektir.
Seçmiş olduğunuz konudan dolayı size çok teşekkür ederim. Tecrübe öyle birşey ki kitaptan okunarak elde edilmez. Tamamen hayatın yaşanmışlıklarından , verilen emek, anlamlı gözlem ve nasihatlarla aktarılmış yaşam kesitlerinden elde edilir ve insanın yaşamınıda yol gösterici bir ışık olur . Olaylar karşısında, takınacağımız tavır, sergileyeceğimiz davranışların reçetesidir. Yazınızın başında verdiğiniz örnek gayet yerinde ve konuyu kavramayı sağlamaktadır. Emeğinize sağlık. Yeni fikirlerinizden istifade etme temenisiyle Allah a emanet olun.
Allâh razı olsun sizden kıymetli ağabeyim. Varolasın.
Bu yazı bir babanın evladına tavsiyesi tadında olmuş. Hayatımızın her anında uygulamayı Rabbimden diliyorum. Allah sizden razı olsun Gökmen hocam.
Allâh razı olsun kızım benim.Amin. Amin Amin. Rabbim evlatlarını ve aileni bağışlasın.