"Enter"a basıp içeriğe geçin

SIZMAYA ALINMAYAN HER ÖNLEM SELİN AYAK SESLERİDİR

            Şu hayatta nelere şahit olmuyoruz ki? Herkes konuşmaya, anlatmaya kalksa sanırım ülkemde “yazar” patlaması olur! Aslında maharet sadece gördüklerimizi anlatmakta değildir. Görünenin arkasına inebilmek ayrı bir meziyeti, bilgi birikimini, tahlil etme gücünü, entelektüelliği, doğru pencereden bakabilmeyi zorunlu kılmaktadır. Burada “niyet” noktasında da “has” olmayı barındırmak da önemli bir gerekliliktir. Yani “riya ve gösterişten” uzak olmalı.

            Zaman zaman gerek kişilere, gerek toplumun bir kesimine ya da tümüne acaba nerelerden sızmalar yapıldığını hepimiz düşünüyoruzdur. Harflerle, kelimelerle, renklerle, olaylarla, çizgilerle, sloganlarla, sözde tevekkül etmelerle, sözde kutsallarla, sözde özgürlüklerle, sözde adalet ve sözde eşitlik ifade eden (ama sadece ifade eden) cümlelerle, gönlümüze yerleştirilenlerle, izlettirilenlerle, okutulanlarla, yorumlananlarla, sporla, etkinliklerle, şenliklerle sızdırmalar yapılmaktadır. Gözleri kapatıp nerelere tosladığımızı görmeden öyle bir duruma düşüyoruz ki tıpkı sele kapılan nesneler gibi adeta birer çöp haline getiriliyoruz. Yalnız bu noktada herkesi aynı kefeye koymadığımızı da hemen söyleyelim. Bizler bir yerde susturulmaya çalışılıyorsak bile inadına doğru olandan geri adım atmamada kararlı olarak yolumuzda devam ediyoruz. Söylediklerimiz birilerine ya da bir yerlere batıp çıksa bile maksadımızın batırıp çıkarmak ya da rezil etmek olmadığını, sadece toplumsal bir bilincin oluşmasında karınca misali çabalamak olduğunu haykırıyoruz. Nemrut’un safı belli ise İbrahim’e su taşıyan karıncanın da safı bellidir. Safları belli etmek zamanımızdaki en büyük “delikanlılıktır” dersek abartmış olmayız. Bu kadar “adam” sıfatını kullanıp salına salına gezenler varken İbrahim taraftarları muhakkak görüneceklerdir. Bu ne şerefli ve kutlu bir görünüştür. Elhamdulilleh.

            Nerelerden sızmalar yapılıyor dilerseniz kurulan cümleleri yazalım ve o cümlelerin derinliklerindeki anlamlara bir inelim. Sakın ipimizin kısalığına takılıp kalmayalım. Uzatmanın çarelerine bakalım. İşte topluma, bireylere, bilinçaltlarına, ruhlara sızmalarla dolu ifadeler:

            -“Yaptığıma ne bakıyorsun sen; benim kalbim temiz.” Sanki deterjanla temizlemiş.

            -“Hele bir emekli olayım, namaza başlayacağım.” Garanti anlaşması yapmış gibi.

            -“Genciz, hayatımızı yaşayacağız.” Ölümden kimse bahsetmemiş sanki.

            -“Özgürlüğüme dokundurtmam.” Kendine dokunulduğunda da avaz avaz bağırır.

            -“Modası geçmiş bir şeyi giymem.” Kefeni görmemiş gibi.

            -“Her yaptığımı irademle yaparım.” Felç olduğunda da parmağını kıpırdatamaz.

            -“Beni kimse bu makamdan indiremez.” Tarih mezarlığından habersizdir.

            -“Ben vazgeçilmezim.” Toprak altındakiler de öyle diyordu.

            -“Gücümle satın alamayacağım şey yok.” Bir yudum sevgiye muhtaç ölenleri duymaz.

            -“Nüfuzumla etki edemeyeceğim yer yoktur.” Tabutunu taşıyacak dört kişi zor bulunur.

            -“Allâh rahmet eder.” Dünyadayken sanki rahmetleri toplayacak ameller yapmış.

            -“Tüm kitapları okudum.” Kâinatın kitabından habersizdir ama.

            -“Farklılıklarımız renklerimizdir.” Karanlığın da bir renk olduğunu aklına bile getirmiyor.

            -“Günde en az iki film üç dizi izlerim.” Akıtılan zehirleri görmekten bile acizdir.

            -“Şu programı izlerken kendimden geçiyorum.” Hesap sorulduğunda da kendinden geçemeyecek.

            -“Paramın değerini korumam gerek bu yüzden faize yatırmakta ne sıkıntı var ki?” Haram helalden bihaber yaşamanın verdiği cahillikle nereye koştuğunu bilmiyor.

            -“Şu yemeği tatmak için Fizan’a bile giderim.” Evinde oturarak bir dua öğrenmez.

            Değerli dostlar, yukarıda yazılan cümleler neredeyse en hafif kalan ifadelerdir. Bunlardan daha beterlerini yazmak bize hicap vereceği için sizlerin şahitliğine bırakıyoruz. Aile içi iletişim ve ilişkilerden kurumlardaki ve sosyal yapıdaki diğer unsurların içinde gerçekleşen şeyleri yazmış olsak inanın çok ama çok kötü oluruz. Eminim o şeylerin çoğunu da duymuş, görmüş ve şahit olmuşsunuzdur. Din kardeşliği deyip birbirlerine kin besleyenleri mi, ayak kaydırmaları mı, kötülük yapmadaki maharetler mi(!) dersiniz; almış başını gidiyor. Öyle bir gidiş ki adeta rakip tanımıyorlar.

            Bunca yıkım unsurları sebebiyle çocuklarımıza ama çocuklarımızdan önce de kendimize dikkat edeceğiz. Yalan söyleme, şunu yapma, bunu etme, ona şöyle yapma dediğimiz şeyler bizde husule gelirse çocuklar ne yapacak? Gördüklerini yapmakta uzman olan körpe beyinler, dediklerini yapmayan büyük olan küçük iradelilerin yanında başka ne yapar ki? Bu noktada zarar gelebilecek yerleri iyi tahlil etmeli ve sızma yapacak açıkları çok hızlı bir şekilde kapatmalıyız. Bunu da ancak ilimle, manevi dinamiklerle, gerçek yol göstericilerle ve öğrendiklerimizi amel etmekle gerçekleştirebiliriz. Yollardaki seller, çığlar, heyelanlar, yarılmalar kapanır ama yüreklerdeki, beyinlerdeki ve iradelerdeki seller, çığlar, heyelanlar ve yarılmalar kolay kolay kapatılamaz. Beşikten mezara kadar muhafaza edilecek bir ömürden ve bize emanet edilen ömürlerden mükellefiz. Hem bu mükellefiyet, vergi mükellefiyetine benzemez. 

Gökmen CAN

Eğitimci Sosyolog

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir