Her yeni başlangıç bir ümidin haykırışıdır. Yalnız bazen her ne kadar niyetimiz halis ve yapmak istediklerimiz çok güzel şeyler olsa bile, elimizdeki imkanların kullanılmaması, imkanları oluşturamama ya da plan program noktasında hala bir mesafe kat edememekten kaynaklı sıkıntıları iliklerimize kadar hissederiz. Bu noktada çok dikkatli olmalıyız. Hele ki yapmayı düşündüğümüz ya da yapmayı planladığımız şey “eğitim” ise burada durup iki defa üç defa beş defa daha düşünmeliyiz. Ne demek istiyoruz şimdi açalım biraz.
Evet, sevgili dostlar, biz öğretmenler olarak 5 Eylül 2022 tarihinde 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılına merhaba diyeceğiz ve okullarımıza kavuşacağız. Bir hafta sonrasında da okullarımıza anlam katan evlatlarımızla buluşacağız. Tüm yurt sathında, en ücra köşelere kadar ulaşan eğitim hizmetinin neferleri olarak biz öğretmenler evlatlarımızı, emanetlerimizi ve yarınlarımızın emanetçilerini büyük bir arzu ve sevgiyle bekleyeceğiz. Her ne kadar pandeminin gölgesinden kurtulup yüz yüze eğitim başlamış olsa bile salgınla ve sorunlarla geçen 2 yılın ardında meydana gelen aksaklıkları telafi etmede tam anlamıyla yeterli olduk mu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki o da devlet olarak en iyiyi yapmaya çalışmamızdır. Bakanlığımızın yılmaz neferleri ve istisnasız olarak alanlarında uzman olan tüm öğretmenlerimizin vefakâr çalışmaları sıkıntılarımızı en aza indirmeye vesile olmuştur.
Halk arasında “kervan yolda düzülür” diye bir atasözü vardır. Bir işe başlarken belki eksiklikler, noksanlıklar olabilir; sen bir yola çık, eksikleri tamamlar, aksaklıkları giderirsin anlamına gelmektedir. Peki bu sözü “eğitim” gibi can alıcı bir hususta kullanabilir miyiz? Tabi ki de hayır! Kullanamayız! Çünkü eğitim herhangi basit bir mesele değildir. Eğitim, vebalinin sadece bir kesimin üzerine atılacağı inşa işi değildir. Eğitim, sadece okuma yazma oranının yükseltilmesi noktasında hedef koyulan bir yarış da değildir. Bildiğiniz gibi eğitim sac ayakları olan bir süreçtir. Sac ayaklarından birinin aksaklığa mahal verecek nitelikte olması topyekûn sistemin bütününü olumsuz olarak etkileyecektir. Eğitim sadece bakanlığın, il müdürlerinin, okul idarecilerinin ve eğitimin en önemli hizmetkârı olan öğretmenlerimizin işi de değildir. Eğitim sadece öğrenci ve ailelerin işi olarak da görülemez. Eğitim, herkesin üzerine düşen asli görevlerini yerine getirmekle başarıya ulaştırılacak bir sürdürebilirliktir. Bu alanlarda bazı kırmızı çizgiler vardır ki oralar çok çok çok ama çok önemlidir. Bu kırmızı çizgilere şöyle bir bakalım dilerseniz:
Sorumluluğumuzu bilmeliyiz: Eğitimin hangi aktörü olursanız olun; öğretmen, öğrenci, veli, bürokrat ve teknokrat, adı ne olursa olsun herkes ama herkes istisnasız sorumluluklarını yerine getirmeli ki çarkların dişlileri uyumlu bir şekilde işlesin. Dilimizle, elimizle ve düşüncelerimizle faili olacağımız her sorumsuzluk bizi biraz daha yıkıma uğratıp çaresizliğe hapsedecektir.
Zaman yönetimini başarmalıyız: Zaman belki de bizim en büyük servetimizdir. Bu serveti en verimli şekilde kullanırsak başarı ve bereketlere kavuşabiliriz. Evde, okulda, dinlenme ve eğlenme yerlerinde makul bir programla zamanı iyi kullanmalı ve hedeflerimize ancak bu şekilde ulaşabileceğimizi bilmemiz gerekmektedir. Her şeyi yapılması gereken vakitte ve şekilde yapmamız emin adımlarla yürümemiz demektir. Bundan da taviz vermemeliyiz. Dinlenme ve rahatlamamız zamanı doğru kullanmamızın vesilesiyle elde edeceğimiz başarılardan sonraya bırakmalıyız.
Adil olmalıyız: Öncelikle “adil olma” kavramının çok iddialı ve çok suistimal edilen bir kavram ve hassas bir yaşam gerçeği olduğunu söylemek isterim. Kişi önce kendine karşı adil olmalı. Her kişi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiği zaman ister istemez adalet mekanizmasına katkıda bulunmuş olur. Baba evlatları arasında, öğrenci/evlat aile, arkadaş ve öğretmenleri arasında, idareciler astları arasında, öğretmenler öğrencileri arasında adaletli olmayı sağlayabilirse bir sıkıntının daha üstesinden gelmiş oluruz. Üstesinden geldiğimiz her sorun başarıda zirveye atılan bir adım demektir.
Bahanelere sığınmamalıyız: Bahanelerden elde edilen bir kazanıma rastlayan olmamıştır. Ne iş yaparsak yapalım, bahanelere sığınmadan yapacağımız her güzel ve üretken amel/iş bizi başarıya ulaştıracaktır. İdeolojik saplantılara, siyasi ve ekonomik ajitasyonlara, yerim dar oynayamam isteksizliğine, sürekli eleştiri yaparak bir yere varamayız. Eğitim; siyaset, ideoloji ve bulunacak tüm bahaneler üstüdür. Yarınların inşasındaki temel gibi olan eğitim, sistem olarak sağlam olmak zorundadır. Bu sağlamlık da bahanelere sığınmadan yapılacak olan şeyleri yapmaktan geçmektedir.
Dürüst olmaktan ödün vermemeliyiz: Hangi noktanın yer kaplayanı olursak olalım ama evvela dürüst olalım. Öğrenci çalışmakta, aile ilgili olmakta, öğretmen öğreten olmakta, idareciler lider olmakta, programlayıcılar ise partiler üstü olmakta/kalmakta samimi ve dürüst olmalıdırlar. Samimiyet ve dürüstlüğe vurulan her darbe, yapılan her bir olumsuz etki eğitimin baltalanması demektir.
Aslında sevgili dostlar, her birimiz bazen övündüğümüz, bazen şikâyet ettiğimiz statülerimizin gerektirdiği rolleri yerine getirirsek kervan yola çıkmadan gerekli her şeyi sağlamış oluruz. Böylece de güvenli ve sıkıntısız bir yolculuk yaşarız. Bu vesile ile yeni eğitim öğretim yılımızın ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog